background image
306
KISIM 7: Geliùimsel ve Davran¿ùsal Pediatri
BÖLÜM 80
Çocuk Geliùiminin
Temel Kavramlar¿
HOMEOSTAZ VE UYUM
W. Thomas Boyce ve Jack P. Shonkoff
Çeviri: Gülsüm Atay
Homeostaz kavrami biyolojik bilimlerin mer-
kezinde bulunan en önemli kavramdir. Ho-
meostaz terimi 20. yüzyilda ortaya çikmakla
birlikte kavramsal kökeni ilk kez 19. yüzyilda
Claude Bernard tarafindan tanimlanan "dü-
zenli, nispeten az deiiklikler gösteren içsel
çevre" anlayiina kadar uzanmaktadir. Bernard,
sürekli ve genellikle patolojik ekilde tehdit
eden, zorlayici bir çevre ile kuatilan yaamin
kirilganliini fark etmi ve disal zorlayici ko-
ullar karisinda yaamin devam edebilmesinin
organizmanin içsel dengesini koruyabilme ka-
pasitesine bali olduunu ileri sürmütür. Bu
balamda homeostazin salanmasi süreci (ho-
meostatik süreç), karmaik, çok sayida farkli
düzeylerde geri-besleme (feedback) sistemleri
araciliiyla, bir yöne doru yönlendirilmeye
tepki olarak kari yöne doru uyarlanma gös-
teren, böylece içsel fizyolojik durumlarin be-
lirli bir ekilde ve sürekli olarak kalabilmesini
salayan, dinamik ve kendi kendini düzenleyen
bir süreçtir. Homeostazi salayan sistemin (ho-
meostatik sistem) temel amaci, biyolojik ilev-
sellii sürdürebilmek için düzenli ve süreklilik
gösteren, hata payi olmayan bir "ayar noktasi"
salamaktir. Beden isisinin düzenlenmesi, ad-
renokortikotropik hormonun salgilanmasinin
(ACTH) kortizolle baskilanmasi ve hipoglisemi
durumlarinda glikojenolizin balamasi organiz-
manin içsel düzeninin sürekli ve dengeli olma-
sini güvenceye alan geri-besleme döngüleridir.
Homeostatik süreç, doku, hücre ya da hücre-
nin alt yapilarindaki düzenlemeleri yönetirken,
bununla yakin ilikili bir kavram olan "uyum-
adaptasyon" ise bireylerin ya da gruplarin ya-
amda kalabilmesini salayan davranisal ve
biyolojik etkinlikleri içermektedir. Uyum kav-
rami evrim süreci içinde, di tehditler karisin-
da yaami sürdürebilen ya da bunun için yarar
salayacak özellikteki canlilarin seçici olarak
korunmasini ve çoalmasini içermektedir
1
.
Evrim süreci diinda ise uyum, belirli çevresel
zorluklar karisinda ortaya çikan karmaik sos-
yal ve bireysel geliimsel süreçleri tanimlamak
için kullanilmaktadir. Örnein, 3 yaindaki bir
çocuk, anne-babasinin tuvalet eitimini kazan-
masi ile ilgili beklentilerinin artmasiyla birlik-
te gündüz idrar kontrolünü salamaya balar;
okul öncesi dönemdeki bir çocuk yeni bir kree
balamakla ilgili kaygilarini ve korkularini ya-
titirabilmek için eskimi ancak uzun süredir
her gerektiinde iine yarami battaniyesine
(geçi nesnesine) sarilir ve 12 yainda bir kiz
çocuu cinsel olgunlamanin getirdii zorluk-
larla ba edebilmek için ilk menstrüel kanama-
si konusunda usanmaksizin konuur. Geliim
dönemlerinin getirdii yaamsal deiikliklere
dayanma, özümseme ve anlamlandirma bece-
risinin durumu insanolunun tanimlayici özel-
liklerinden biridir.
Yeni ve zorlayici yaam deneyimlerinin çou
olaan deneyimlerdir ve bunlarla ba edebil-
mek için gereken bir dizi homeostatik süreç ve
uyum yöntemlerine kolaylikla ulailabilmekte-
dir. Ancak çocuklar sik sik onlarin uyum be-
cerilerini zorlayan ve ba edebilme becerilerini
aan akut ya da kronik stres yaratan durum-
larla kari kariya kalmaktadirlar. Psikososyal
stres, bireyin uyum salama becerisini aan
çevresel talepler ya da tehditler olarak tanim-
lanmaktadir. Bu gibi durumlarla karilaildi-
inda bir grup biyolojik ve davranisal tepkiler
uyanmaktadir ancak bu tepkiler gerekenden
youn ya da uzun süreli olursa bazi sorunlarin
gelimesine yol açabilmektedir.
nsanlarda yapilan çalimalar strese kari
gelien nörobiyolojik yanitta birbiri ile ilikili
iki temel sistemin rol oynadiini düündür-
mektedir. Bu sistemler unlardir: (1) kortikot-
ropin salgilatici hormon sistemi ve (2) locus
seruleus-norepinefrin sistemi.
2
Birbirleriyle yüksek düzeyde etkileen bu iki
tepkisel sistem stres yaratan durumlara nöro-
biyolojik uyumun baarilmasini salar ancak
stres ilikili bedensel ve zihinsel salik sorunla-
rinin da patogenezinde etyolojik rol oynamak-
tadir. Bu salik sorunlari bazi durumlarda ho-
meostatik ve uyum süreçlerinin aksamasi, bazi
durumlarda ise hastalia yol açan ilevsellii
olmayan abartili uyum süreçlerinin gelimesi
sonucunda ortaya çikmaktadir. Erikinlerde ve
çocuklarda duygusal stres yaratan deneyimler
ve salik sorunlari arasindaki iliki ile ilgili ka-
nitlar artmaktadir. Stres yaratan koullarin öz-
gün patolojik durumlar mi yarattii ya da genel
olarak konain duyarliliini mi arttirdii halen
tartiilmakla birlikte; gerek kronik olumsuzluk-
larin gerekse akut stres yaratan olaylarin beden-
sel ve zihinsel bozukluklarin gelimesi riskini
arttirdii ile ilgili üphe bulunmamaktadir.
Klinik deneyimler ve epidemiyolojik göz-
lemler çocuklarin tümünün psikososyal stres
karisinda ayni derecede kirilgan olmadiklarini
göstermektedir. Homeostaz salama ve uyum
becerileri düzeyi toplumda bireysel farkliliklar
göstermektedir.
3
Bazi çocuklar birbirini izleyen
hafif iddette stres yaratan olaylar karisinda
pes ederken bazilarinin ilevsellikleri ve salik-
lari en olumsuz ve duygusal olarak en zorlayici
koullarda bile normal kalmaktadir. Çocuk-
larin çevresel zorluklara deiken düzeylerde
nörobiyolojik duyarlilik gösterdiklerinin göz-
lenmesi, stres-hastalik balantisinin evrensel-
letirilmesinin sorgulanmasina ve çocuklarin
sosyal dünyaya davranisal ve biyolojik tepki-
lerindeki bireysel farkliliklarin önemine dikkat
çekilmesine neden olmutur.
Bireysel farkliliklarin gözlemlenmesi antik
Yunan uygarliina kadar uzanmaktadir an-
cak mizaç farkliliklari ile ilgili sistematik ça-
limalar Stella Chess ve Alexander Thomas'in
Newyork'ta yaptiklari uzunlamasina çalima
ile balamitir (Newyork Longitudinal Study).
Bu aratirmacilarin mizacin ne ölçüde sabit
ve kalitimsal olduu ile ilgili görüleri farkli
olmakla birlikte; mizaç kavraminin aktivite,
duygusallik ve sosyalleebilmenin ifade edil-
mesini düzenleyen temel bireysel eilimleri
tanimladii konusunda görü birliindedirler.
Çalimalarinda çocuklar davrani özellikleri-
ne göre "kolay", "zor" ve "yava isinan" olarak
gruplandirilmilardir.
4
Daha sonraki çalima-
lar mizacin davranisal ve nörobiyolojik yönle-
ri olduunu göstermitir. Davranisal farklilik-
lar, aktivite düzeyi, uyum becerisi, younluk ve
duygu-durum boyutlarinda deerlendirilmek-
tedir; nörobiyolojik farkliliklar ise stres yaratan
çevresel durumlar ya da zorluklar karisinda
ortaya çikan ve içsel tepkiyi yansitan fizyolojik
yanitlari içermektedir.
Davranisal ve psikobiyolojik farkliliklarin
kökeni tam olarak bilinmemektedir. Bu farkli-
liklarin genetik yatkinlik, karilailan çevresel
etmenler ve deneyimin gen ekspresyonuna
epigenetik etkisinin karilikli etkileimleri ile
ortaya çiktii düünülmektedir. Örnein, utan-
gaçlik ve çekingenlik düzeyinin bireysel farkli-
liklar göstermesinin gen dizilimindeki yapisal
farkliliklar, bireysel deneyimler ve/ ya da gen
transkripsiyonunu deitirebilecek deneyime
bali gelien epigenom (DNA'nin siralanmasi
ya da yapisal durumu) deiikliklerinden kay-
naklandii sonucu çikarilabilir.
5
Çocuk salii ve hastaliklari ile ilgili uygu-
lamalarda bireysel mizaç farkliliklarinin göz
önünde bulundurulmasi sadece geliim ve
davrania etkisi nedeniyle deil çocuklarin
zihinsel ve fiziksel salii ile ilikisi nedeniyle
de önemlidir. Örnein, okul öncesi dönemde
airi derecede utangaç olan çocuklarda orta
çocukluk döneminde kaygi bozukluklarinin ya
da erikin dönemde panik bozukluu ve ago-
rafobinin (geni, açik alanlarda olma korkusu)
görülmesi riski artmaktadir. Stres yaratan du-
rumlar karisinda airi kardiyovasküler ya da
immünolojik tepkiler gösteren çocuklarda ai-
lenin baka yere tainmasi ya da anne-babanin
boanmasi gibi doal stres durumlarinda kaza
geçirme ve solunum sistemi hastaliklarina ya-
kalanma siklii artmaktadir.
Bu ilikilerin altinda yatan mekanizmalar
tartiilmakla birlikte, elde bulunan veriler bazi
çocuklarin davranilarini, fizyolojik ilevlerini
ve somatik ari deneyimlerini algilamalarini
kendi kendilerine düzenleyebilme becerileri-
nin (self-regulation) yetersiz olduunu düün-
dürmektedir. Kendi kendini düzenleyebilme
becerisinin yetersiz olmasi, bazi belirli davra-