482 III. Spesifik Kardiyak Bozukluklarda Anestezi Yönetimi 3. Alıcıda preoperatif pulmoner vasküler rezistans yüksekliği erken greft disfonksiyonu ve sağ kalp disfonksiyonu insidansındaki artışabağlı artmış mortalitenin belirleyicisidir. 4. Transplant donörlerinde spinal refleksler sağlam olduğundan hipertansiyon, taşikardi ve kas hareketleri görülebilir. Bu yanıtlar serebral fonksiyonu veya ağrı algısını göstermez. 5. Ortotopik kalp transplantasyonu sırasında kardiyak otonomik pleksus kesilir ve böylece transplante kalp otonomik innervasyonsuz kalır. Bypass sonrası dönemde inotroplar kullanılır. 6. Sağ kalp yetmezliği erken morbidite ve mortalitenin önemli bir sebebidir, transplantasyon sonrası erken ölümlerin yaklaşık %20’sinden sorumludur. 7. Kardiyak allogreft vaskülopati (KAV) greft yetersizliğinin bir çeşididir. Koroner arter hastalığından farklı olarak yaygın intimal hiperplazi ile karakterizedir. 8. Kalp debisinin sempatik sinir sistemi aracılı kalp hızı artışı ile hızla arttırılabildiği transplantasyon yapılmamış hastaların aksine, kalbin sempatik innervasyonunun kesildiği kalp transplantasyonu yapılmış hastalar, kalp debisini arttırmak için ön yükte artışa gerek gösterme eğilimindedir. 9. Kalbin otonomik denervasyonu birçok ilacın farmakodinamik yanıtını değiştirir (Tablo 16.8). Kalbe doğrudan etki eden ilaçlar etkilidir. 10. Kalp transplantasyonu sonrası hastalarda cerrahi işlemler için rejiyonal veya genel anestezi başarılı bir biçimde kullanılmaktadır. Seçilen anestezi tekniğinde ön yükün idamesi şarttır (temel kavram 8’e bkz). MEKANİK DOLAŞIM DESTEĞİ (MDD) CİHAZLARINI KULLANAN “HEDEF TEDAVİ” giderek uygulanabilir bir yöntem olmaya başlamasına rağmen, medikal tedaviye dirençli kalp yetmezliğinin tedavisinde kalp transplantasyonu halen altın standarttır [1]. Christiaan Barnard tarafından 1967 yılında insanda ilk kalp transplantasyonu yapıldıktan günümüze kadar tüm dünyada 89,000’in üzerinde kalp transplantasyonu gerçekleştirilmiştir [2]. Günümüzde yaklaşık 2,200’ü Birleşik Devletler’de olmak üzere yıllık yaklaşık 3,500 kalp transplantasyonu gerçekleştirilmektedir [2]. Artan yüksek riskli hasta popülasyonuna rağmen immünsupresyon, cerrahi teknik, perioperatif yönetim ve allogreft rejeksiyonunun tanısı ve tedavisindeki gelişmeler nedeniyle sağkalım oranları artmaya devam etmektedir [3]. Birleşik Devletler’de kalp transplantasyonu, Organ Paylaşımı Birleşik Ağ Sistemi (UNOS) üyesi merkezlere sınırlıdır. Dolayısı ile UNOS Birleşik Devletler’deki tek ulusal hasta transplant bekleme listesini sağlayan Organ Bulma ve Transplantasyon Ağını (OPTN) yönetir. I. 1 Kalp yetmezliği Beş milyondan fazla Amerikalı erişkin, yıllık insidansı 670,000 olan, KY tanısı almıştır [4]. Amerikan Kardiyoloji Derneği (ACC) ve Amerikan Kalp Birliği (AHA) KY’i ventrikülün kanla dolma ve kanı fırlatma yeteneğini bozan herhangi yapısal veya fonksiyonel kardiyak hastalıktan kaynaklanan klinik bir sendrom olarak tanımlar. Kalp yetmezliği olan hastaların büyük çoğunluğu semptomlarını, sol ventrikül (LV) miyokardiyal fonksiyonun bozulmasına borçludur [5]. Hacim yükü olmadığından eskiden kullanılan “konjestif KY” terimi yerine günümüzde “KY” terimi tercih edilmektedir. KY’in yarattığı fonksiyonel kısıtlamanın derecesini belirlemek üzere New York Kalp Birliği (NYHA) skalası kullanılmaktadır. Ancak KY’i olan birçok hasta, NYHA skalasında devamlı ve değiştirilemez bir ilerleyiş göstermez [5]. ACC/AHA 2005 yılında bir evreleme şeması oluşturmuştur. Bu şema KY’nin belirlenmiş faktörleri, belirgin ilerleyişi ve her evreye özgü mortalite ve morbiditeyi azaltan tedavileri olduğunu göstermektedir (Şekil 16.1). Kalp transplantasyonu adayı olan hastalar her zaman Evre D, dirençli KY tablosundadır. A. Etiyoloji Tüm dünyada transplantasyon öncesi en sık tanı noniskemik kardiyomiyopatidir (%53) [2]. Erişkin kalp transplant alıcılarının%38’inden iskemik kardiyomiyopati, geri kalan yüzdeden ise valvüler kardiyomiyopati, retransplantasyon ve konjenital kalp hastalıkları sorumludur.