Mendelian ve Kompleks Hastalıkların Moleküler Tanısı 291 ÖZET WİLMS TÜMÖRÜ • Wilms tümörü çocukluk çağındaki en sık renal neoplazidir. • Hastalarda Wilms tümörü gelişme riski üç sendromda artmıştır: Denys-Drash, Beckwith-Wiedemann ve Wilms tümörü, aniridi, genital anomaliler ve mental retardasyon (WGAR) sendromu. • WAGR sendromu ve DDS, WT1 geninin inaktivasyonu ile ilişkili iken, Beckwith-Wiedemann sendromu WT2 lokusunda, özellikle IGF2 genini tutan imprintlenme anomalileri sonucu ortaya çıkar. • Wilms tümörünün morfolojik komponentleri, blastema (küçük yuvarlak mavi hücreler), epitelyal ve stromal elemanlardır. • Nefrojenik kalıntılar Wilms tümörünün öncül lezyonudur. Resim 7.36 Wilms tümörü. Böbreğin alt kutbunda yerleşmiş, karakteristik olarak rengi sarımtıraktan kahverengi-griye değişen, iyi sınırlı tümör izlenmektedir. fokal ve rezeksiyon materyaline (nefrektomi) sınırlı kaldığı durumda, prognoz anaplazi olmayan tümörlerinkinden farklı değildir. rumda histolojik özellikler gösterebilir. Rezeksiyon materyalinde nefrojenik artıkların varlığını göstermek önemlidir, çünkü bu hastalarda karşı böbrekte de Wilms tümörü gelişme riski artmıştır. MENDELİAN VE KOMPLEKS HASTALIKLARIN MOLEKÜLER TANISI Kullanıma hazır moleküler tanı yöntemlerinin elimizin altında bulunduğu günümüz öncesinde, genetik bozuklukların tanısı anormal gen ürünlerinin (örn. mutant hemoglobin veya anormal metabolitler) ve mental retardasyon (örn. FKÜ’de) gibi bunların klinik etkilerinin belirlenmesine dayanmaktaydı. O zamandan bu yana birçok faktör, moleküler tanı yöntemlerinin araştırma alanından akademik ve ticari patoloji laboratuvarlarının neredeyse hepsine hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamıştır. Bu faktörler; (1) insan genomunun dizilenmesi ve bu verilerin halka açık veri tabanlarında biriktirilmesi; (2) spesifik genetik bozuklukların tanımlanması için özel olarak hazırlanmış çok sayıda hazır ticari polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) kitinin bulunması; (3) tek bir platform kullanarak hem DNA’yı hem de RNA’yı tüm Klinik Gidiş Hastalar tipik olarak palpe edilebilen, bazen orta hattı geçip, pelvise kadar uzanım gösteren abdominal kitle ile başvurur. Daha az sıklıkla yüksek ateş ve karın ağrısı, hematüri ya da nadiren tümör basısına bağlı olarak gelişen intestinal obstrüksiyon şikayetleri olur. Wilms tümörünün prognozu genellikle çok iyidir, nefrektomi ve kemoterapi kombinasyonu ile çok iyi sonuçlar elde edilmektedir. Anaplazi, eğer diffüz ise, kötü prognoz işaretidir. Buna karşın, anaplazinin A B Resim 7.37 (A) Wilms tümörü içerisinde sıkışık biçimde yer almış mavi hücrelerden oluşan blastemal komponent ve arada dağınık halde primitif tubullerden oluşan epitelyal komponent. (B) Wilms tümörü içerisindeki diğer alanlarda hiperkromatik, pleomorfik nükleuslu ve anormal mitoz içeren hücreler ile karakterize fokal anaplazi vardır (görüntünün merkezinde). Blastemal morfolojinin baskın olması ve diffüz anaplazinin varlığı spesifik moleküler değişiklikler (metne bakınız) ile ilişkilidir.