- Page 1
- Page 2 - Page 3 - Page 4 - Page 5 - Page 6 - Page 7 - Page 8 - Page 9 - Page 10 - Page 11 - Page 12 - Page 13 - Page 14 - Page 15 - Page 16 - Page 17 - Page 18 - Page 19 - Page 20 - Page 21 - Page 22 - Page 23 - Page 24 - Page 25 - Page 26 - Page 27 - Page 28 - Page 29 - Page 30 - Page 31 - Page 32 - Page 33 - Page 34 - Page 35 - Page 36 - Page 37 - Page 38 - Page 39 - Page 40 - Page 41 - Page 42 - Page 43 - Page 44 - Page 45 - Page 46 - Page 47 - Page 48 - Page 49 - Page 50 - Page 51 - Page 52 - Page 53 - Page 54 - Page 55 - Page 56 - Page 57 - Page 58 - Flash version © UniFlip.com |
![]()
58
Klinik Nöropsikoloji ve Nöropsikiyatrik Hastalıklar
BEYİN VE DAVRANIŞ İLİŞKİSİ TARİHÇESİNE BAKIŞ
Nöropsikoloji, beyin ve davranış ilişkisini inceleyen bir alan olması nedeniyle, beyin-davranış ilişkisi tarihçesine de bakmak gerekmektedir. Çünkü özellikle kognitif nörolojinin gelişmesi ile birlikte Nöropsikologlara olan ihtiyaç daha da artmıştır. Kognitif işlevlerin beyine yerleştirilme girişimleri antik çağlara kadar uzanmaktadır. Yazılı kayıtların MÖ 1700’lü tarihlere kadar dayandığı bilinmektedir. Tarihte beyin hasarına dair kaydedilmiş ilk kayıtların “Edwin Smith Papirüs” olarak bilinen Mısır papirüslarındaki kayıtlar olduğu belirtilmektedir (Breasted, 1930). Aristotle, aklın, beden veya duyularla ilişkili olmadığını ve zarar verilemeyeceğini düşünmüştür. M.Ö. 5.yüzyılda Hippocrates, beynin aklın organı olduğunu, kalbin ise duyguların organı olduğunu iddia etmiştir. Galen MÖ 2.yüzyılda, sinir hücrelerinin bir takım sıvılar salgıladığını ve bu şekilde bedeni kontrol ettiğini, belirtmiştir (Heilman ve Valenstein, 1979). 17. yüzyıla gelininceye kadar beyin ve fonksiyonları ile ilgili bilgi birikimi henüz tam olarak oluşmamıştır. 17. yüzyılda, Descartes ve Thomas Willis insan sinir sistemi ile ilgili çalışmaya başlamışlardır. Descartes beynin davranışlar üzerinde etkili olduğunu söyleyen ilk filozoftur. Willis ilk detaylı beyin anatomisini 1664’te yayınlamıştır. 1800’un sonlarına doğru mikroskopun çıkmasıyla birlikte Camillo Golgi ve Santiago Ramón y Cajal tarafından sinir hücreleri ile ilgili ilk ayrıntılı araştırmalar yapılmıştır. Cajal, hücrelerin birbirleriyle olan bağlantılarını görmüştür. “Sinir sistemindeki sinyalleşmenin temeli nöronlardır” ilkesi olan nöron doktorin’in temellerini atar. 1920’de Amerikan embriyolog Ross Harrison, tek izole nöronlarda da akson gelişimi olduğunu göstererek Cajal’ın bulgularını destekler. Davranışın psikoloji açısından araştırılması yunan felsefesine kadar uzanmaktadır. 19.yüzyıl ortalarında Charles Darwin, hayvanlardaki insan davranışa yönelik bir takım bulguları insanlarda da elde edebiliriz demiştir. 18.yüzyıl sonlarında Franz Joseph Gall, Alman fizikçi ve nöroanotomist, davranışın biyolojik ve psikolojik unsurlarını ilk kez bir araya getirme girişiminde bulunmuş ve insanın her bir davranışına ait beyinde belirli bir bölgenin bulunduğunu savunan “frenoloji” görüşünü ortaya atmıştır. Bu şekilde biraz daha beyin dokusuna doğru yönelim başlamış olmaktadır. 1820 sonlarında Fransız fizyolog Pierre Flourens kognitif işlevlerin beynin birçok alanına dağılmış şekilde gerçekleştiği görüşünü savunmuş ve Gall’in görüşünü reddetmiştir. Fransız nörolog Pierre Paul Broca (1824-1880) ise, Gall’den çok etkilenmiştir. “Zihin fonksiyonlarının lokalizasyonu, kafatası üzerindeki çıkıntılara bakarak değil klinik lezyonların sonucunda oluşan hasarlar incelenerek yapılmalıdır” demiştir. Konuşma bozukluğu olan bir hasta tanımlamıştır. Broca’dan sonra Karl Wernicke’de konuşmanın motor komponentinin korunduğu fakat anlamanın bozulduğu bir hasta tanımlamıştır (Kandel, Schwartz, Jessell, 2000) 19.yüzyıl başlarında, kognitif süreçlerin belli bir bölgeye yerleştirilemeyeceği, kognitif süreçlerin beynin bütün bölgelerinin (özellikle de ön beyin) katılımıyla gerçekleştiği görüşü hakim olmuştur. 19.yüzyıl ortalarından başlayarak bir yüz yıl kadar otopsili olgu sunumları ile, her bir mental işlevin beynin belli bir bölgesinde yer aldığı görüşü hakim olmuştur. 1960’lardan başlayarak beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler, lokalizasyon konusunda yeni bir anlayışla sonuçlanmıştır. Beyin zedelenmesi sonrası davranış değişikliğinin yeni görüntüleme teknikleri ve nöropsikolojik yöntemlerle incelenmesi, globalci bakış açısını ve basit lokalizasyoncu bakış açısını savunulamaz duruma getirmiştir. Bugün bilişsel işlevlerimizin, çeşitli beyin bölgeleri ve beyin yapıları arasında karşılıklı ve geri dönüşümlü olarak işleyen nöronal şebekeler aracılığı ile gerçekleştiği, bu şebekeler içinde bir takım kritik merkezlerin bulunduğu bilinmektedir. İnsan beyninde en az 5 tane geniş boyutlu şebeke tanımlanabilir: 1) Dorsal posterior korteks, frontal göz alanı ve singulat girustaki üst-merkezleriyle sağ hemisfer baskın mekansal dikkat şebekesi; 2) Wernicke ve Broca alanlarındaki üst-merkezleriyle sol hemisfer baskın dil şebekesi; 3) Hippokampo-entorhinal alanlar ve amigdaloid kompleksteski üst-merkezleriyle bellek-emosyon şebekesi; 4) lateral prefrontal korteks, orbitofrontal korteks ve posterior pariyetal korteksteki üstmerkezleriyle yönetici işlev-sosyal davranış şebekesi; ve 5) lateral temporal ve temporapolar kortekslerdeki üst-merkezleriyle, yüz ve nesne tanıma şebekesi (Mesulam, 2004).
|